Scroll to top

Çalışmak için mi yaşıyoruz!..

Teknoloji, istihdam ve bölüşümün geleceği…

Gelir dağılımı eşitsizliği yarın, bugün olduğundan daha da fazla sorun teşkil edecek. Çünkü her yeni gün gelişen teknoloji, işsizliği alabildiğine artırıyor. Aynı zamanda insan kaynaklarında aranılan vasıfları da yükseltiyor veya değiştiriyor. Dolayısıyla belli vasıflara sahip olmak o vasıflarda bir dönüşüm gerçekleştirilemediği taktirde yarın işsiz kalmamanın garantisi değil.

İktisat ilmi temelde, değer ve bölüşüm meselelerinin ilmidir. Değer ve bölüşüm, üretimden sonra oluşur. Üretim ise emek ve sermayenin çıktısıdır. Tüm bunlar yeryüzünde insan denilen varlığın ihtiyaçlarınınhareketliliği neticesindedir.

Her canlı yaşam alanı ile ilgili bir çerçeve belirler. Bu çerçevenin muhafaza edilmesi ya da insan türünde rastlanıldığı biçimde gelişmenin (tekâmül) oluşması, çatışmayı doğurur. Faydayı en yükseğe çıkarma dürtüsü ile oluşan fiyat sayesinde, piyasadaki oyuncular bir dengeye oturur.

Bu arada ideal tam serbestliğin[1] koordinasyonu için devlet türünden aygıtlarda devreye girer.

Günün sonunda; salt insanın varlığı sebebiyle kendiliğinden oluşup çalışmaya başlamış olan ekonomi mekanizması hem emek hem de talebin sahibi olarak varlığını borçlu olduğu birey üzerinde yönlendirici bir unsur haline gelir.

Birey yaşamak için üretmek durumundadır. Diğer bir deyişle; “Yaşamak için çalışırız.” Dünyanın düzeni böyledir… Cümleyi eğer “Çalışmak için yaşıyoruz!” şeklinde okursak, bu durumda köleliği tarif etmiş oluruz.

Günümüzde ekonomi çarklarının dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü için maalesef ikinci tanıma uygun olarak çalıştığını kabul etmeliyiz. İnsanlık bugün, sınırlayamadığı talep güdüsü ile kendi silahını kendi kafasına dayayarak intihara teşebbüs eden kişi profili çiziyor. Kredi mekanizması marifetiyle borçlanarak, piyasaya sunulan ürünleri daha yüksek fiyata satın alıp kendisini köleleştirecek olan unsurlara kendi eliyle hayat veriyor.

Bu; talebin, talep sahibi üzerindeki fiyat yükü/baskısıdır.

İşin bir diğer boyutu da sermaye sahipleri için söz konusu edilebilir. Teknolojinin sermaye üzerine negatif fiyat baskısı!

Bu tehdit adım adım yaklaşmaktadır.

Teknoloji her geçen gün üretim proseslerini değiştiriyor. Önümüzde artık iyice belirginleşmiş olan 3D teknolojileri yanı sıra akıl almaz robot teknolojilerinin üretim süreçleri ile tanışması, gelecekte çok daha farklı değer ve bölüşüm dengelerinin kurgulanmasını zorunlu kılacaktır.

Teknolojilerin gelişimiyle sanayide birçok üretim süreçleri ya yok olmakta ya da değişmektedir. Her yeni teknoloji çok sayıda işgücünü işlevsiz bırakırken, bazılarını dönüştürmekte, öte yandan bir miktar yeni iş tanımlarının gelişmesine de olanak sağlamaktadır.

80’li ve kısmen de 90’lı yıllarda bilgisayar teknolojisinin matbaa ve baskı hazırlık süreçlerinde dizgi, film reprodüksiyon, kalıp aşamalarını ve bu alanlarda çalışanları nasıl işlevsiz bıraktığı görüldü. Keza dijital teknolojilerin filim sektörünü tamamen bitirmesi de yakın bir zaman önce gerçekleşti. Bu keskin örnekler çoğaltılabilir. Gelecekte tehdit altında olan çok sayıda meslek ve iş tanımı da bugünden rahatlıkla öngörülebiliyor.

Örneğin mücevherat sektöründe çok yakın zamana kadar tasarımların, sadekarlar tarafından elle hazırlanan kalıpları artık 3D yazıcıların yaptığı bir işe dönüştü. Yakın gelecekte kalıp hazırlama, döküm, mıhlama, sadekarlık gibi meslek ve iş tanımlarının yok olacağını ya da dönüşeceğini öngörmek falcılık değil. Çünkü 3D teknolojileri öyle bir seviyeye doğru gelişiyor ki şu anda biraz yavaş da olsa bilgisayarda hazırlanan bir yüzük tasarımı sipariş alınıp, istenilen ölçüye göre üretilip kargoya teslim edilebilmektedir. Bu yeni teknolojinin seri üretim yapan fabrikalarda sadece kalıp çıkarma işinde kullanılmasının bile birçok işgücünün işini tehdit edileceği açıktır.

Teknoloji, özellikle yüksek adet üretimin yapıldığı alanlarda her geçen gün biraz daha kendini hissettiriyor. Karanlık fabrikalar[2] döneminin ayak sesleri kapıya dayanmış durumdadır. Şimdilerde fantezi gibi algılanan durum, mevcut trend devam ettiğinde (ki etmemesi için hiçbir sebep yok) bir gerçeklik olarak yakın gelecekte gündeme oturacaktır. İlk bakışta mükemmelliğin sınırlarını zorlayan bu öngörüler; söz konusu yenilikleri, insanlık için yüksek bir medeniyeti içeren ve derhal kavuşulması arzulanan bir hedef haline getiriyor.

Bu durum beklenmeyen yeni sorunları tetikler mi!

Karanlık fabrikaların ilk başarılı örneği Çin’de kurulan, cep telefon modülleri üreten bir fabrika oldu. Fabrikada kullanılan bir robot kolun 6-8 işçinin yapabileceği işi tek başına yaptığı ve sistem kurulmadan önce fabrikada çalışan işçi sayısının 650 olduğu, sistemin çalışmaya başlamasıyla birlikte bu sayının 60’a indiği fabrikanın genel müdürü tarafından açıklandı. Sistemin fabrikada aktif olarak kurulup çalışmasıyla birlikte ürün çıktısındaki kusurlu parça oranının %25’lerden %5’lere kadar düştüğü gözlemlenmiş.[3]

80’lerden sonra gündeme gelen bu üretim modelinin en önemli avantajları şu noktalarda ön plana çıkıyor;

  • Verimliliği maksimize etmek ve üretimi arz talep dengesine göre yönetme avantajı,
  • İşgücü maliyetinin azaltılması,
  • Ölü zamanı ortadan kaldırarak günlük çalışmayı gerekirse 24 saate çıkarmak,
  • İnsan kaynaklı işgücünün olası risklerini minimize etmek,
  • Enerji verimliliği sağlamak,
  • Rekabet avantajı elde etmek.

Değer ve bölüşüm sorunları, bu modelin yaygınlaştığı varsayılarak gerçekleştirilebilecek bir simülasyon ile daha belirgin olarak tespit edilebilir. Böyle bir durum karşısında, endüstri 4.0 teknoloji ağırlıklı üretim sisteminin ürettiği ürünlerin, kimlere, nasıl aktarılacağı/satılacağı sorusu gündemde olacaktır.

80’lerde General Motors’un denediği ancak o gün istenen başarıyı elde edememiş olan endüstri 4.0modelinin halen Çin’de elektronik sistemler üretiminde uygulanıyor olmasının; bir gelecek korkusu üretmek için yeterli olup olamayacağı tartışılabilir.

Bu tartışmalar etrafımızı saran siber unsurları göz önünde bulundurarak, şöyle bir senaryonun öngörülebilir olmasına engel teşkil etmemelidir!

Üretim süreçlerinden dışlandığı için kazanamayan, dolayısıyla da piyasaya talep edici olarak dahil olamayan işsizler, gelecekte çoğalacaktır. Diğer taraftan artan arz kapasitesi işsizliğin de etkisiyle fiyatları aşağı doğru baskılayacaktır. Bu durum yeni bir değer bölüşüm dengesi kurulmasını zorunlu hale getirecektir.

Halen geçerli ve egemen olan piyasa modellerinde; piyasaya sürülen teknolojisi yeni ve üstün ürünler, benzer fonksiyonlara sahip eski teknoloji ürünlerinin değerini düşürerek kendisine üst gelir grubunda alan açmakta ve satış şansı oluşturmaktadır. Ancak gelecekte de bu yöntemin sorunsuz olarak sürdürülüp sürdürülemeyeceği tartışmalıdır.

Sanal dahi olsa şimdiden; bir tarafta hızla artan işsizlik, diğer tarafta üretimde kapasitenin aşırı artması karşısında oluşabilecek üretim fazlasını dengeleyecek, geleceğe dönük bir değer ve bölüşüm sistemin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. 

Böyle bir model üzerinde şimdiden çalışılıyor olması gerekir. Kriterlerin mutlaka sosyal yönü ağırlıklı olmalı ve gelir seviyesinin en altındaki insana odaklanan modeller üzerine çalışılmalıdır. Aksi halde kâr maksimizasyonu peşinde koşan sermaye ve teknoloji sahiplerini gözetecek neo kapitalist bir sistem, önümüzdeki birkaç neslin daha insanlık adına kaybedilmesi anlamına gelecektir.

İslam Ekonomisine ihtiyaç tam da burada iyice belirginleşmektedir. Geleceğe dönük olarak üzerinde artık çalışılması zorunlu hale gelen böylesi nitelikli bir İktisadi Modele, insanlık aslında hep muhtaçtı.

 

Hasan Mustafa Arslan

[1] Tam rekabet piyasası

[2] İşçisi olmayan fabrikalar / insansız üretim – endüstri

[3] Yazar: Muhammed Ahmet ALKAN – Bkz: http://www.endustri40.com/karanlik-fabrikalar-ile-insansiz-uretim/

Bkz: https://teslaninyeri.com/isiksiz-fabrikalar/

Related posts

Post a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir